YARGITAY İÇTİHADI BİRLEŞTİRME BÜYÜK GENEL KURULU KARARI
ÖZET: Anne-babanın, çocuğunun haksız fiil ve/veya akde aykırılık sonucu ölmesi nedeniyle açtığı destekten yoksun kalma tazminatı davalarında, desteklik ilişkisinin varlığının ispatı için Sosyal Güvenlik Kurumundan gelir bağlanması şartının aranmayacağı, destekten yoksun kalma tazminatı davalarında çocukların anne-babaya destek olduklarının karine olarak kabulünün gerektiği.
I. GİRİŞ
A. İÇTİHATLARI BİRLEŞTİRME KONUSUNDAKİ BAŞVURU
Hukukçu-Araştırmacı K1 18.02.2015 tarihli dilekçesinde; çocuğun ölümü üzerine anne- babanın destekten yoksun kalma tazminatı istemlerine ilişkin olarak
B. YARGITAY BİRİNCİ BAŞKANLIK KURULUNUN KARARI VE İÇTİHADI BİRLEŞTİRMENİN KONUSU
Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunca, haksız fiil sonucu müşterek çocuklarının ölümü nedeniyle anne ve babanın destekten yoksun kalma tazminatı talep edip edemeyecekleri konusunda Daireler arasında görüş aykırılığı bulunduğuna ve bu aykırılığın İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunca içtihatları birleştirme yoluyla giderilmesi gerektiğine karar verilmiştir.
Ne var ki, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında içtihadı birleştirme konusunun somutlaştırılması gerektiğinin, belirlenen içtihadı birleştirme konusunun gerçek ihtilafı saptamaya yeterli olmadığının belirtilmesi üzerine içtihadı birleştirme konusunun belirlenebilmesi amacıyla oturuma ara verilmiş, ikinci oturumda kararlan arasında içtihat aykırılığı olduğu belirtilen Özel Daireler tarafından birlikte hazırlanan mutabakat metni göz önünde bulundurularak, içtihadı birleştirmenin konusunun “Anne-babanın, çocuğunun haksız fiil ve/veya akde aykırılık sonucu ölmesi nedeniyle açtığı destekten yoksun kalma tazminatı davalarında, desteklik ilişkisinin varlığının ispatı için Sosyal Güvenlik Kurumundan gelir bağlanması şartının aranıp aranmayacağı, çocukların anne babaya destek olduklarının karine olarak kabulünün gerekip gerekmediği hakkındadır.” şeklinde belirlenmesine 2/3 çoğunlukla ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verilmiştir.
C. GÖRÜŞ AYKIRILIĞININ GİDERİLMESİ İSTEMİNE KONU KARARLAR
Dördüncü Hukuk Dairesinin 01.04.2003 gün ve 2002/13497 E. -2003/3904 K.: 29.11.2007 gün 2007/13191 E.- 2007/15103 K.; 13.05.2010 gün 2009/10317 E.- 2010/5922 K.; 15.03.2012 gün 2011/1496 E. - 2012/4208 K.
D. GÖRÜŞ AYKIRILIĞININ GİDERİLMESİ İSTEMİNE KONU KARARLARDA BELİRTİLEN GÖRÜŞLERİN ÖZETLERİ
1. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin Görüşü
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi görüş yazısında özetle; uzun yıllar uygulamalarının "genel yaşam deneyimleri ve hayatın olağan akışı yetişkin bir insanın anne-babasına her halükarda ve belirli düzeyde destek olacağı" yönünde olduğu, 21. Hukuk Dairesi dışındaki diğer dairelerin görüşlerinin de aynı doğrultuda bulunduğu, Dairelerinin görüşleri doğrultusunda içtihat aykırılığının giderilmesinin gerektiği,
2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin Görüşü
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi görüş yazısında özetle; ölen desteğin, sağlığında, talepte bulunanlara destek olup olmadığının uyuşmazlık konusu olması hâlinde, bu durumun saptanmasında somut olayın özelliklerinin ve fiili karinelerin dikkate alınması gerektiği, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi kararlarında destek tazminatı isteminde bulunan anne ve babaya, ölen evladın her halükarda ve belli biçimlerde de olsa maddi destek sağladığının fiili bir karine olarak kabul edildiği, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin görevine giren davalar bakımından ise uyuşmazlığa konu destek kavramının somut olgularla ortaya konması yerine sosyal güvenlik hukuku bağlamında belirgin bir kriter olarak ortaya çıkan ana-babaya Sosyal Güvenlik Kurumundan aylık bağlanması olgusuna değer izafe edildiği, bu nedenle içtihatların birleştirilmesinin yerinde olacağı,
3. Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin Görüşü
4. Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin Görüşü
Yargıtay 19. Hukuk Dairesi görüş yazısında, destek tazminatı ile ilgili konuların uzun süreden beri Dairelerinin görevi dışında olduğundan bu hususta bir görüş bildirme olanağı bulunamadığı,
5. Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin Görüşü
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi görüş yazısında özetle iş kazalarından kaynaklanan maddi tazminat davalarında sosyal güvenlik hukukunda sınırları çizilen “hak sahipliği kavramı ile bireysel hukukun (Tazminat Hukuku) konusu olan “desteklik” kavramının birbirinden farklılık arz ettiği, ancak bu farklılığın bireysel hukukun konusunu oluşturan destekten yoksun kalma tazminatının değerlendirilmesi sırasında sosyal güvenlik hukuku kapsamında ilgililere yapılan ödemelerden rücuya tabi olanlarının göz ardı edilmesi neticesini doğurmayacağı, bunun aksi bir uygulamanın iş kazasında sorumluluğu bulunan işveren veya üçüncü kişilerden mükerrer tahsile neden olabileceği, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin değişik kararlarında Sosyal Güvenlik Kurumundan iş kazası nedeniyle gelir almasa bile anne ve babanın ölen sigortalının desteğinde olduğundan maddi zararlarının hüküm altına alınması gerektiğinin vurgulandığı, fakat burada dikkat edilmesi gereken hususun anne ve babaya gelir bağlanmaması nedeni olup bu noktada yeterli araştırma yapılmamışsa Yargıtay 21. Hukuk Dairesi uygulamalarına göre yerel mahkeme kararının bozulduğu, yapılan araştırma neticesinde eğer anne veya babaya sosyal güvenlik kurumlarına tabi çalışmaları veya Kurululardan aylık almaları nedeniyle gelir bağlanmamışsa artık onların (anne ve babanın) ölenin maddi desteğine muhtaç olmadıklarının kabulünün gerektiği, ama anne ve babaya gelir bağlanmaması nedeni eş ve çocuklardan artan hisse kalmamasına dayanıyorsa bu kez her türlü kazanç ve irattan elde etmiş olduğu gelirlerinin asgari ücretin net tutarından daha az olması ve diğer çocuklarından hak kazanılan gelir ve aylıklar hariç olmak üzere kendilerine gelir veya aylık bağlanmamış olması koşuluyla ölenin maddi desteğine muhtaç olduklarının kabulünün gerekeceği, yani sosyal güvenlik hukuku kapsamında hak sahibi olmadıkları için kendilerine gelir bağlanmasa dahi anne ve babanın ölen sigortalının desteğinde olabileceğinin Yargıtay 21. Hukuk Dairesince kabul edildiği, özü itibariyle anne ve babanın mevcut ekonomik verilerine göre ölenin desteğinde olup olamayacağının gözetildiği bir sistemin benimsendiği, bu nedenle içtihatların Yargıtay 21. Hukuk Dairesi görüşü gibi birleştirilmesi gerektiği,
6. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun Görüşü
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu görüş yazısında özetle; Dairelerin görüşleri ve Hukuk Genel Kurulu kararları çerçevesinde, iş kazası veya meslek hastalığı sonucu vefat eden işçinin anne ve babasının destekten yoksun kalma tazminatı zararının varlığının
Belirtilmiştir.
II. ÖN SORUN
İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin içtihadı birleştirmeye konu kararlarının iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle sigortalı işçinin ölümü üzerine anne ve babanın talep ettiği destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkin olduğu, iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle ölüm hâlinde açılan destekten yoksun kalma tazminatı davalarında sorumluluğun işverene ait bulunduğu ve işverenin sorumluluğunun
bakımından farklılık bulunduğu belirtilerek içtihadı birleştirmeye gerek olup olmadığı ön sorun olarak gündeme getirilmiştir.
Ön soruna ilişkin yapılan değerlendirmede; içtihadı birleştirmenin konusunun destekten yoksun kalma tazminatına ilişkin olduğu, uyuşmazlığın çözümünün genel hükümlere göre belirlenmesi gerektiği, bu nedenle iş kazası veya meslek hastalığından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı ile diğer Özel Dairelerde görülen destekten yoksun kalma tazminatı davaları arasında konu bakımından farklılık bulunmadığı belirtilerek,
III. İÇTİHADI BİRLEŞTİRME KONUSU İLE İLGİLİ KAVRAM, KURUM VE YASAL DÜZENLEMELER
1.Destekten Yoksun Kalma Tazminatı
1.1. Hukuki Dayanağı ve Niteliği
Öğretideki baskın görüşe göre sorumluluk hukukunda asıl olan zararı ortaya çıkaran eylemin doğrudan muhatabı olan kişilerin uğradıkları zararın tazminidir. Bu zararın tazminini talep etmek hakkı ise doğrudan eylemin muhatabı olan kişilere tanınmıştır (Aksi görüş S. S. Tekinay: Ölüm Sebebi ile Destekten Yoksun Kalma Tazminatı, İstanbul 1963, s. 6
Bununla birlikte bazen haksız fiil doğrudan zarar göreni etkilememekte, başkalarının da zarar görmesine sebebiyet verebilmektedir. Özellikle zarar verici eylem sonucu bir kimsenin ölmesi hâlinde bazı kimseler ölenin desteğinden, bakımından ve yardımlarından yoksun kalmakta, bu nedenle zarara uğramakta ve meydana gelen zararın tazmini ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. İşte bu noktada eylemin muhatabı olmayan üçüncü kişinin tazminat talep edemeyeceği kuralına mülga
Mülga
“Bir adam öldüğü taktirde zarar ve ziyan, bilhassa defin masraflarını da ihtiva eder. Ölüm, derhal vuku bulmamış ise zarar ve ziyan tedavi masraflarını ve çalışmaya muktedir olmamaktan mütevellit zararı ihtiva eder.
Ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları taktirde, onların bu zararını da tazmin etmek lazım gelir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Yine 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren ve
“Ölüm halinde uğranılan zararlar özellikle şunlardır:
1- Cenaze giderleri.
2- Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.
3- Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar.” şeklinde düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere mülga
Destek hayatta olduğu süre boyunca sürekli ve düzenli olarak bir kimseye bakan veya eğer ölüm gerçekleşmiş olmasaydı, az çok yakın bir gelecekte bu bakımı sağlayacak olan kişidir (S. S. Tekinay/ S. Akman/ H. Burcuoğlu/ A. Altop: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1993, s.620; M. K. Oğuzman/ M. T. Öz: Borçlar Hukuku Genel Hükümleri, 6. Baskı, İstanbul 2009, s.565; M.R. Karahasan Borçlar Hukuku Genel Hükümleri, Cilt: 1, İstanbul 2003, s. 1301; K. Tunçomağ: Türk Borçlar Hukuku, Cilt: 1, 6. Baskı, İstanbul 1976, s.506; F. Eren: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21. Baskı, Ankara 2017, s.777; H. Tandoğan: Türk Mes’uliyet Hukuku, İstanbul 2010, s.300; Gürsoy, s. 146.; A. Havutçu/ K. E. Gökyayla:
Desteğini yitiren kimse, yaşamaları muhtemel süre içerisinde, desteğin sağladığı yardımlardan, hizmetlerden, bakım ve gözetiminden mahrum kalmaktadır. Destekten yoksun kalma tazminatı bu mahrumiyetin karşılığı olan parasal değeri ifade eder. Bu tazminat ile güdülen amaç destek yaşamış olsaydı, yardım ettiği kimseye yapabileceği yardım tutarını sağlamaktır (
Destekten yoksun kalanların meydana gelen zararlarını tazmin hakkı ölenden intikal eden bir hak olmayıp doğrudan doğruya desteğini yitiren kişinin kendisinde doğan, asli ve bağımsız nitelikte bir haktır. Ölenle ya da mal varlığı ile bir bağıntısı bulunmadığı için bağımsız bir talep hakkı yaratır. Bu nedenledir ki ölen kimse ile destekten yoksun kalan arasında kanuni veya akdi bir bakım yükümlülüğü, mirasçılık ya da akrabalık ilişkisi bulunması gerekmemektedir. Destekten yoksun kalma tazminatı talebi miras yoluyla kazanılan, mirasçılık sıfatına bağlı bir hak olmadığından desteğin veya mirasçılarının da herhangi bir tasarruf hakkı bulunmamaktadır (Tekinay, s.64 vd.; Tunçomağ, s.506; M.Ş. Karahasan: Tazminat Hukuku, İstanbul 1996, s.249; Gökyayla: s,45vd; Tandoğan, s.299; M. Kılıçoğlu: Destekten Yoksun Kalma Tazminatı, Ankara 2014, s.25; Eren, s.775,
Destekten yoksun kalma tazminatının doğumu için destek ile tazminat talebinde bulunan kişi arasında bir destek ilişkisi bulunmalıdır. Eğer tazminat talep eden ile destek olduğu iddia edilen arasında bir destek ilişkisi bulunmuyor ise tazminata hak kazanmak da mümkün olmayacaktır. Burada bahsedilen destek ilişkisi hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar ve ne hısımlığa ne de kanunun nafaka hakkındaki hükümlerine dayanır. Yardımda bulunan kimsenin ölüm olayı olmasaydı gelecekte de bu yardımları yapacağına güven duyulabiliyorsa arada destek ilişkisi ortaya çıkmış kabul edilmelidir.
Destek ilişkisinin varlığının temelinde destek olunanın ihtiyaçlarının sürekli ve düzenli olarak karşılanması yer almaktadır. Burada ifade edilmek istenen süreklilik ve düzenlilik hâli yardımların belirlenen zamanlarda ve belirli miktarlarda yapılması değil, eğer destek ölmeseydi yardımların devam edeceğine yönelik bir beklentinin bulunmasıdır. Eğer yardım devamlı destek saiki ile değil de tek seferlik, geçici, düzensiz ya da gelişigüzel zamanlarda yapılıyor ve ileride yardımın devam edeceğine dair bir beklenti yaratmıyorsa, bu durumda desteğin sürekli ve düzenli olduğundan bahsetmek mümkün olmayacaktır (Tekinay, s.20; Oğuzman/Öz, s.565; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s.622; Tandoğan, s.301; Gürsoy, s.148; Karahasan, Tazminat, s.264; Gökyayla, s. 105; Seratlı, s.89).
Diğer taraftan bir kimse ancak ölümden önce bakmakta olduğu ve/veya sağ kalsaydı kuvvetli bir ihtimalle ileride bakacağı kişilerin desteğidir. Bu durumda bir kimseye bakma destek olmanın en önemli şartı olarak karşımıza çıkmaktadır (Tekinay, s.18). Bakmak, sürekli ve düzenli olması gereken yardımın gerçekleştirilmesi hâli olarak nitelendirilmektedir. Bakma fiilen mevcut olabileceği gibi, ileride gerçekleşmesi kuvvetle muhtemel de bulunabilir.
Bakma eyleminin gerçekleşebilmesi için ise desteğin bakım gücüne sahip olması gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle, ölümün gerçekleştiği anda veya ileride bakım gücü olmayan destek, desteğinden faydalanan için destek sayılamayacaktır.
Bakma kavramının içeriği hususunda Kanunda herhangi bir biçim öngörülmemiştir. Bakma para ve para ile ölçülebilecek bir kıymet olabileceği gibi bir hizmet ifası veyahut benzeri yardımlar şeklinde de olabilir. Bu nedenle desteğin yardımının yalnızca parasal nitelikte olması balcım gücünün varlığı için bir şart değildir.
Hizmet ifasının destek olarak kabul edilmesinin nedeni hizmeti gören kimsenin bu hizmetten faydalanan kimseyi söz konusu hizmeti bir başkasına gördürmesi durumunda yapacağı belli bir masraftan kurtarmasıdır. Destek sayılan kişinin bu hizmeti görmemesi durumunda bundan faydalanan kimse bu hizmetin ifası için bir başkasına ihtiyaç duyacak ve bu hizmet için bu kimseye belirli bir miktar ödeme yapmak durumunda kalacaktır (Tekinay, s.21; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s.622; Oğuzman/Öz, s.566; Gürsoy, s.148; Gökyayla; s.106; Seratlı s.91). Ölenin hizmet edebilme gücü ve kabiliyeti para ile ifadesi mümkün olan bir mali imkân teşkil etmektedir (Karahasan Tazminat, s.264.;
İsviçre Federal Mahkemesi de ilke olarak, ivazsız edimlerle başkasının bakımını sağlayan ya da ona yardım eden kimseyi destek saymıştır. Federal Mahkemeye göre destek, yalnız başkasına yaşama için gerekli ihtiyaçları sağlayan ya da bunların tedariki için para veren kimse değildir. Yemekleri hazırlamak, elbiselere ve eve bakmak vs. suretiyle çalışmasının doğrudan doğruya başkalarına tahsis eden kimse de destektir. Çünkü bu faaliyette bundan yararlananın bakımını sağlar. Bundan ötürü, yalnız ev işlerini gören bir kadın da kocasının desteği sayılabilir (BGE 53 II 125/126, 57 II 182).Yardımdan yararlanan kimsenin tazminata hak kazanabilmesi için, desteğin ölümünden dolayı yoksulluğa düşmesi gerekli değildir; durumuna uygun yaşama tarzından, para ile belirlenebilen bir zarara uğraması yeterlidir (BGE 57 II 182/3, 59 II 463) (L. Dalamanlı/ F. Kazancı/ M. Kazancı, İlmi ve
Destekten faydalananın, destekten yoksun kalma tazminatına hak kazanabilmesi için aynı zamanda bakım ihtiyacının da bulunması gerekir. Bakım ihtiyacı, sosyal düzeye uygun olan yaşamın devamını sağlamak için gerekli olanaklardan yoksun kalmayı anlatır. Eğer ölenin eylemli olarak baktığı davacı, ölüm yüzünden bu bakımın sağladığı yaşama düzeyinin altına düşmüş olursa, ihtiyaç bulunma koşulu gerçekleşmiş sayılır. Diğer bir ifadeyle, destekten faydalananın yaşamakta olduğu ve hâline uygun bulunan hayat tarzında bozucu bir etkiye uğraması bakım ihtiyacı bulunduğunun kabulünü gerektirmektedir (Tekinay, s.49;
Destek ilişkisi gerçek veyahut farazi olabilir. Ölüm olayı vuku bulmadan önce destek ilişkisi eylemli olarak ortaya çıkmış ise gerçek destek söz konusu olacaktır. Diğer bir ifade ile ölüm zamanına kadar desteğin destekten faydalanana sürekli ve düzenli olarak bakımı gerçek destektir (Tandoğan, s.300; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s.621; Oğuzman/Öz, s.566; Gürsoy, s.146; Eren, s.780; Seratlı s.86) Farazi destek ise az çok yakın bir gelecekte bu bakımın sağlamasıdır. Ölüm meydana geldiği anda destek ilişkisi henüz ortaya çıkmamış ancak ileride bu ilişkinin kurulacağı kuvvetle muhtemel ise farazi destek kavramı ortaya çıkacaktır (Tandoğan, s.303; Tekinay, s. 16; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s.621; Oğuzman/Öz, s.566; Gürsoy, s. 147; Eren, s.777; Karahasan: Tazminat, s.255; Seratlı s.85). Küçük yaşta bulunan ve henüz bakım gücüne sahip olmayan çocukların ileride anne-babasına destek olabilme ihtimalleri yargı kararlarında ve öğretide farazi destek olarak kabul edilmektedir.
1.2.Kaynakları
1.2.1.Haksız fiiller ve diğer sözleşme dışı sorumluluk sebepleri
Bir kimse başka bir kimseyi öldürmüş veya ölümüne sebebiyet vermiş ise haksız bir fiil işlemiş olur. Bu takdirde öldüren veya ölüme sebebiyet veren kişi, ölenin desteğinden yoksun kalanlara karşı
Diğer taraftan destekten yoksun kalma tazminatı, adam çalıştıranın sorumluluğu (TBK m.66), hayvan bulunduranın sorumluluğu (TBK m.67), yapı malikinin sorumluluğu (TBK m.69) ve tehlike sorumluluğu (TBK m.71) gibi sözleşme dışı sorumluluk sebebiyle kusursuz sorumluluk hâllerinde de ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca Türk Medeni Kanunu’nun 369’uncu maddesinde yer alan ev başkanının sorumluluğu, Karayolları Trafik Kanunu’nun 85’inci maddesinde yer alan araç işletenin sorumluluğu da sözleşme dışı kusursuz sorumluluk hallerine örnek teşkil etmektedir.
1.2.2.Sözleşmeden doğan sorumluluk
Destekten yoksun kalma tazminatının diğer bir kaynağı ise “sözleşmeden doğan sorumluluk” hâlleridir. Ölen ile ölümün sorumlusu arasında bir sözleşme ilişkisi mevcut ise ve ölüm sözleşmeye aykırı davranışlar nedeniyle ortaya çıkmışsa ölenin desteğinden faydalananlar destekten yoksun kalma tazminatı talep edebileceklerdir.
Bununla birlikte
Görüldüğü üzere sözleşmenin tarafı olmayan üçüncü kişilerin destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilme haklan mülga
Sözleşmeden doğan sorumluluk nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı talep hakkının varlığı taşıma sözleşmesinden kaynaklanabileceği gibi iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle de ortaya çıkabilmektedir.
Diğer taraftan
hakkı doğabilecektir.
İş kazası veya meslek hastalığından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı işverenin özen borcuna aykırı davranması sonucu meydana gelmektedir. İşverenin işyerinde işçisinin yaşam, sağlık ve beden bütünlüğünün korunması için gerekli önlemleri alması işçisini gözetme borcunun bir gereği olarak karşımıza çıkmaktadır (Sarper, 416). İşverenin iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli önlemleri almayarak gözetme borcuna aykırı davranması nedeniyle çalıştırdığı işçisinin iş kazasına uğraması veya meslek hastalığına tutulması sonucu ölümü hâlinde desteğinden yoksun kalanlar tazminat talebinde bulunabileceklerdir (Sarper, s.459; S. Narter: İş ve Borçlar Hukuku’nda İş Güvencesi ve Akdin Sona Ermesinden Doğan Tazminatlar, Ankara 2013, s.417).
İşverenin gözetme borcunun kapsamını belirleyen Mülga
“İş sahibi, akdin hususi halleri ve işin mahiyeti noktasından hakkaniyet dairesinde kendisinden istenilebileceği derecede çalışmak dolayısıyla maruz kaldığı tehlikelere karşı icabeden tedbirleri ittihaza ve münasip ve sıhhi çalışma mahalleri ile, işçi birlikte ikamet etmekte ise sıhhi yatacak bir yer tedarikine mecburdur.
(EK Fıkra:
Öte yandan 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren
“İşveren, hizmet ilişkisinde işçinin kişiliğini korumak ve saygı göstermek ve işyerinde dürüstlük ilkelerine uygun bir düzeni sağlamakla, özellikle işçilerin psikolojik ve cinsel tacize uğramamaları ve bu tür tacizlere uğramış olanların daha fazla zarar görmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür.
İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçilerin de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alman her türlü önleme uymakla yükümlüdür.
İşverenin yukarıdaki hükümler dâhil, kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini, sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabidir.”
Görüldüğü üzere maddenin son fıkrasında, işverenin gerekli önlemleri almaması nedeniyle işçinin ölmesi durumunda işçinin desteğinden yoksun kalanların tazminat alacaklarının, sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabi olduğu belirtilmektedir. Fıkrada, sözleşmeye aykırılık nedeniyle tazminat sorumluluğuna ilişkin hükümlere yollama yapılmıştır.
Sonuç itibariyle ilgili kanun maddeleri uyarınca işverenin gözetme borcuna aykırı davranması sonucu iş kazasına uğrayan veya meslek hastalığına tutulan işçinin ölümü hâlinde desteğinden yoksun kalanlar sözleşmeye aykırılık nedeniyle tazminat sorumluluğuna ilişkin hükümler uygulanacak ve
1.2.3.VekâIetsiz iş görme
Son olarak destekten yoksun kalma tazminatının diğer bir kaynağı “vekâletsiz iş görme” dir. Vekâletsiz iş görme hükümleri
1.3.Destekten Yoksun Kalma Tazminatında Zararın Belirlenmesi
Destekten yoksun kalma tazminatının talep edilebilmesi için destekten faydalananın desteğin ölümü ile birlikte maddi bir zarara uğraması gerekmektedir. Burada bahse konu zarar bir kimsenin mal varlığında rızası dışında meydana gelen azalmadır. Mal varlığının, zarar verici fiil olmasa idi bulunacağı durumla fiil sonucu aldığı durum arasındaki fark, zarardır (Oğuzman/Öz, s.514). Destekten yoksun kalma tazminatına konu zarar ise desteğin ölümü nedeniyle destekten faydalananın mal varlığında ortaya çıkan eksilmeyi ifade eder.
Destekten yoksun kalma tazminatının talep edilebilmesi için bir zararın meydana gelmesi şarttır. Desteğin ölümü nedeniyle destekten faydalananlar, desteğin bakımından, yardımından, hizmetinden ve onun gözetiminden yoksun kalıyorlar ise bu durumda zararın ortaya çıktığının kabulü gerekecektir (Tacın, s.887).
Destekten faydalananların desteğin yitirilmesi nedeniyle uğradıkları zarar giderilmeli, desteğin destekten faydalananlara sağlayacağı yaşam düzeyini temin edecek miktar belirlenmelidir (P. Zen-Ruffinen: İsviçre Sorumluluk Hukukunda Destekten Yoksun Kalma ve Manevi Tazminat Konusunda Yeni Gelişmeler, Çeviren, H. Burcuoğlu, İBD, C.59,1985, S.4-6, s.360).
Destekten yoksun kalma tazminatının nasıl belirleneceği ise
“Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilmez; zarar veya tazminattan indirilemez. Hesaplanan tazminat, miktarı esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile arttırılamaz veya azaltılamaz.
Bu Kanun hükümleri, her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine ya da kişinin ölümüne bağlı zararlara ilişkin istem ve davalarda da uygulanır.”
Görüldüğü üzere
Bununla birlikte kanun koyucu, bu belirleme şeklinin, idari eylem ve işlemler sonucu idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı bedensel zararlarda da uygulanacağını maddenin ikinci bendi ile hükme bağlamıştır.
Destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilebilmesi için öncelikle zarar miktarı belirlenmelidir. Zarar miktarı belirlenirken ise ölenin mali imkânları ve kazancı destekten yoksun kalana ölenin sağladığı veya sağlayacak olduğu yardımlar, ölene ait bakım kabiliyetinin destekten yoksun kalana ait bakım ihtiyacının ve bakım fiilinin muhtemel devam süresi, ölüm olayının davacıya sağladığı menfaatler ve genel olarak ölümden sonra davacının mali durumunda vuku bulması ihtimal olan değişmeler göz önünde tutulur (Tekinay, s. 125).
Tazminatın saptanmasında göz önünde bulundurulması gereken, destekten yoksun kalanın desteğinin ölümünden önce onun geniş yardımları sonucu sürdürdüğü aşırı masrafları gerektiren, savurgan bir yaşam şeklinin devam ettirilmesi değil, toplum içindeki sosyal durumuna uygun yaşantısını sürdürebilmesi için desteğinin olanakları içinde yapabileceği para ile değerlendirilebilir yardımın belirlenmesidir (
Destekten yoksun kalma ile amaç, zarar görenin mal varlığındaki eksilmeyi giderme olduğundan, ölüm nedeniyle elde edilen çıkarlar varsa bunların da zarar tutarından indirilmesi gerekir. Burada dikkat edilecek husus zarar görenin mal varlığını zenginleştirmek değil, desteğini yitiren kişiye ölümünden önceki yaşam düzeyini sürdürebilme olanağı tanımaktır.
Kusurun derecesi, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yapılan ve rücu edilebilen ödemeler, eşin yeniden evlenmesi ve çalışma ihtimali vb. de tazminatı etkileyen faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Tazminatın belirlenmesinde etkili olan faktörlerden biri de yukarıda belirtildiği üzere rücu edilebilen sosyal güvenlik ödemeleridir. Sosyal güvenlik ödemelerinin, denkleştirme (indirim) işlevi görebilmesi, onun sorumluluğu doğuran olaya sebebiyet verenlere rücu edilebilmesine bağlıdır.
Sosyal Güvenlik Kurumunun iş kazası ve meslek hastalığı hâlinde işverenin sorumluluğu ve rücu edebileceği ödemelerin kapsamı 17.7.1964 günlü Mülga
“İş kazası veya meslek hastalığı, işverenin kasdı veya işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veyahut suç sayılır bir eylemi sonucunda olmuşsa, Kurumca sigortalıya veya hak sahibi kimselerine yapılan ve ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin tutarı ile, gelir bağlanırsa bu gelirlerin 22 nci maddede sözü geçen tarifeye göre hesap edilecek sermaye değerleri toplamı işverenden alınır.” şeklinde öngörülmüş iken 09.07 1987 tarihli
Daha sonra “...sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere...” ibaresinin Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali istemiyle yapılan başvuru nedeniyle Anayasa Mahkemesince;
“Kanuna uymayan eylem sonucunda hukuksal yaptırıma maruz kalan ve bunun sonucu olarak da bağlanan gelirin sermaye değerini Kurum’a ödeyen ve böylece ilgi ve ilişkisi kesilen işverenin, kanun, kanun hükmünde kararname ve kararlarla bağlanan gelirlerde yapılacak artışlardan ve bu artışların peşin sermaye değerlerinden sorumlu tutularak dava tehdidi altında bulundurulması, sosyal güvenlik kuruluşlarına ait olması gereken risklerin işverene yükletilmesi anlamına gelir. Böyle bir durum hakkaniyet ve sorumluluk ilkeleriyle bağdaşmadığı gibi sosyal hukuk devleti ilkesine de aykırıdır.” gerekçesiyle iptal edilmiştir (
01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren ve
“İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kuramca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kuramca işverene ödettirilir.” hükmü getirilmiştir.
Diğer taraftan, mülga
Nihayet, bir iş kazası nedeniyle belirli bir süre çalışamayacak olan sigortalı işçiye ekonomik bir güvence sağlamak amacıyla
2. Anne-Babaya Sosyal Güvenlik Kurumu Tarafından Bağlanan Ölüm Gelirinin Hukuki Dayanağı
İş kazası veya meslek hastalığı sonucu veya sürekli iş göremezlik geliri almakta iken ölen sigortalının hak sahiplerine yapılan parasal ödemeler ölüm geliri olarak nitelendirilmektedir (A. C. Tuncay/ Ö. Ekmekçi: Sosyal Güvenlik Hukuku Dersleri, 19. Baskı, İstanbul 2017, s.413).
Görüldüğü üzere
Sigortalının ölümü üzerine anne ve babaya gelir bağlanması Mülga
“Sigortalının ölümü tarihinde eşine ve çocuklarına bağlanması gereken gelirlerin toplamı, sigortalının yıllık kazancının % 60 ından aşağı ise, artanı, eşit hisseler halinde geçimi sigortalı tarafından sağlandığı ana ve babasına gelir olarak verilir. Ancak, bunların her birinin hissesi sigortalının yıllık kazancının % 15 ini geçemez.
Sigortalının ölümü ile eşine ve çocuklarına bağlanabilecek gelirlerin toplamı sigortalının yıllık kazancının % 60 ından aşağı değilse ana ve babanın gelir bağlanma hakları düşer.” şeklinde düzenlenmiş iken; 23.10.1969 tarih ve 1186 sayılı Kanunun üçüncü maddesi ile;
“Sigortalının ölümü tarihinde eşine ve çocuklarına bağlanması gereken gelirlerin toplamı, sigortalının yıllık kazancının % 70 inden aşağı ise, artanı, eşit hisseler halinde geçimi sigortalı tarafından sağlandığı belgelenen ana ve babasına gelir olarak verilir. Ancak, bunların her birinin hissesi sigortalının yıllık kazancının % 70 inin dörtte birini geçemez.
Sigortalının ölümü ile eşine ve çocuklarına bağlanabilecek gelirlerin toplamı, sigortalının yıllık kazancının % 70 inden aşağı değilse ana ve babanın gelir bağlanma hakları düşer." şeklinde değiştirilmiştir.
Mülga
01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren
“Hak sahibi eş ve çocuklardan artan hisse bulunması hâlinde her türlü kazanç ve irattan elde etmiş olduğu gelirinin asgari ücretin net tutarından daha az olması ve diğer çocuklarından hak kazanılan gelir ve aylıklar hariç olmak üzere gelir ve/veya aylık bağlanmamış olması şartıyla ana ve babaya toplam % 25'i oranında; ana ve babanın 65 yaşın üstünde olması hâlinde ise artan hisseye bakılmaksızın yukarıdaki şartlarla toplam % 25'i oranında aylık bağlanır.”
IV. GEREKÇE
İçtihadı birleştirmenin konusu; anne-babanın çocuğunun haksız fiil ve/veya akde aykırılık sonucu ölmesi nedeniyle açtığı destekten yoksun kalma tazminatı davalarında, desteklik ilişkisinin varlığının ispatı için Sosyal Güvenlik Kurumundan gelir bağlanması şartının aranıp aranmayacağı, çocukların anne babaya destek olduklarının karine olarak kabulünün gerekip gerekmediği hakkındadır.
1.Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde ilk olarak anne-babanın çocuğunun haksız fiil ve/veya akde aykırılık sonucu ölmesi nedeniyle açtığı destekten yoksun kalma tazminatı davalarında, desteklik ilişkisinin varlığının ispatı için Sosyal Güvenlik Kurumundan gelir bağlanması şartının aranıp aranmayacağı hususu tartışılıp değerlendirilmiştir.
Destekten yoksun kalma tazminatı, destek görenlerin desteğin ölümü nedeniyle uğradıkları zararın giderim biçimidir. Kaynağını
Diğer taraftan, sosyal güvenlik ise gelirleri ne olursa olsun, kişilere belirli sosyal riskler karşısında ekonomik güvence sağlama görevine sahip kurum ve kurumlar topluluğu olarak nitelendirilebilir (K.Tunçomağ: Sosyal Güvenlik Kavramı ve Sosyal Sigortalar, 5.baskı, İstanbul 1990, s.5). Sosyal güvenlik, her şeyden önce herhangi bir nedenle kısmen ya da tamamen çalışamaz duruma düşen ve bu nedenle gelir kaybına uğrayan, muhtaç duruma düşenlere, insan onuruna yaraşır asgari bir yaşam düzeyi sürmeleri için gerekli olan geliri sağlar (Tuncay/Ekmekçi, s.5).
Sosyal güvenliğin insanları sosyal risklere karşı koruma yükümlülüğü uluslararası hukuk normları ve Anayasa ile güvence altına alınmış ve temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkını doğurur. Bu hak bireyleri toplum içinde iktisadi bakımdan desteklemeyi, muhtaçlığa düşmesini önlemeyi, sosyo - ekonomik ve fizyolojik risklerin sonuçlarına karşı korumayı hedef alan bir haktır (K. Arıcı, Türk Sosyal Güvenlik Hukuku, Ankara 2015, s.95). Diğer bir ifadeyle sosyal güvenlik hakkı ortaya çıkabilecek sosyal riskleri önlemeyi amaçlar (
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından oluşturulan
Bir sosyal risk olarak iş kazası ve meslek hastalıkları sonrasında sigortalının ölümü gerçekleşmiş ise gelir kaybına uğrayan hak sahipleri de Kanunda belirtilen şartları yerine getirmeleri hâlinde sosyal güvenlik hakkından yararlanarak ölüm geliri bağlanmasına hak kazanabileceklerdir.
Hak sahipliği kavramı
Sigortalının iş kazası ve meslek hastalığı nedeniyle ölümü hâlinde anneye-babaya ölüm geliri bağlanabilmesi için sigortalının ölümü tarihinde yürürlükte olan sosyal güvenlik mevzuatında belirtilen koşulların gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Eğer Kanun’
Hemen belirtilmelidir ki anne-babaya bağlanacak ölüm geliri ile destekten yoksun kalma tazminatı hem kaynağını aldıkları mevzuat hem de mahiyet olarak birbirinden farklı kavramlardır. Bu nedenle annenin-babanın ölüm gelirine hak kazanması veyahut koşulları oluşmadığından ölüm gelirine hak kazanamaması destekten yoksun kalma tazminatı talep etmesine bir engel teşkil etmemektedir. Ayrıca ölüm geliri bağlanması için destek ilişkisinin varlığı da aranan bir şart değildir.
Gerçekten de, anneye-babaya ölüm geliri bağlanmamış olması annenin-babanın çocuklarının bakımına ihtiyaçları bulunmadığı sonucunu doğurmayacaktır. Annenin-babanın diğer çocuklarından hak kazanılan gelir ve aylık hariç olmak üzere gelir ve/veya aylık bağlanmış bulunması ya da her türlü kazanç ve irattan elde etmiş oldukları gelirin asgari ücretin net tutarından daha fazla olması ve bu nedenle ölüm gelirine hak kazanamaması çocuğunun ölümü nedeniyle anne-babanın kendi sosyal seviyesine uygun olarak yaşamının güçleşmediği, desteğin bakımından mahrum kalmadığı veya kalmayacağı, çocuklarının bakımına az ya da çok muhtaç olmadığı veyahut olmayacağı sonucunu doğurmayacaktır. Bu nedenle anneye-babaya ölüm geliri bağlanmamış olması destek ilişkisinin ve buna bağlı olarak destekten yoksun kalma tazminatı talep hakkının varlığına bir engel teşkil etmeyecektir.
Kaldı ki anne-babaya ölüm geliri bağlanmış olması da çocuk ile anne-baba arasındaki destek ilişkisinin varlığı ve annenin-babanın destekten yoksun kalma tazminatına hak kazanabilmesi için kanunen öngörülen bir şart değildir. Önemli olan destek ilişkisinin varlığıdır.
Diğer bir ifadeyle anneye-babaya ölüm geliri bağlanması veyahut bağlanmaması tamamen sosyal güvenlik mevzuatına göre belirlenen bir husus olup destek ilişkisinin var olup olmadığının ispatında bir şart olarak gözetilemeyecektir. Anne ve babanın belirli bir gelirinin olması, ölenin desteğinden yoksun kalmadıkları sonucunu doğurmayacaktır.
Bununla birlikte anneye-babaya ölüm geliri bağlanması, destek ilişkisinin varlığı yönünden olmasa da tazminatın hesabında dikkate alınacaktır. Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından çocuklarının ölümü nedeniyle yapılan ödemeler ve bağlanan gelirin Kurum tarafından rücu edilebilen kısmı belirlenen destekten yoksun kalma tazminatından indirilecektir.
Hâl böyle olunca anne-baba tarafından çocuğunun haksız fiil ve/veya akde aykırılık sonucu ölmesi nedeniyle açılan destekten yoksun kalma tazminatı davalarında, desteklik ilişkisinin varlığının ispatı için Sosyal Güvenlik Kurumundan gelir bağlanması şartı aranmayacağı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
2.Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde ikinci olarak anne-babanın çocuğunun haksız fiil ve/veya akde aykırılık sonucu ölmesi nedeniyle açtığı destekten yoksun kalma tazminatı davalarında, çocukların anne-babaya destek olduklarının karine olarak kabulünün gerekip gerekmediği hususu tartışılıp değerlendirilmiştir.
Öncelikle belirtilmelidir ki hayatta olduğu süre boyunca sürekli ve düzenli olarak annesine-babasına bakan veya eğer ölüm gerçekleşmiş olmasaydı, az çok yakın bir gelecekte bu bakımı sağlayacak olan çocuklar anne-babası için destektirler.
Çocuk ile anne-baba arasındaki yardım ilişkisi
Öte yandan
Çocuğun, anne babasının desteği olabilmesi için öncelikle bakım gücünün bulunması gerekmektedir. Bakma para ve para ile ölçülebilecek bir kıymet olabileceği gibi bir hizmet ifası veyahut benzeri yardımlar şeklinde de olabilir. Gerçekten de çocuğun annesine-babasına gündelik yaşamında ya da her türlü hastalık ve sair sıkıntısında yardımcı olması maddi destek kapsamında değerlendirilmelidir. Bu nedenle çocuğun nakdi gücünün bulunmaması annesine-babasına maddi bir destek olmayacağı ya da ileride olamayacağı sonucunu doğurmayacaktır.
Nitekim genel yaşam deneyimleri çocuğun annesine-babasına her koşulda ve belirli bir düzeyde hayatta olduğu sürece ya da gelecekte sürekli ve düzenli olarak destek olacağını gösterir. Bu desteğin miktarı tarafların yaşam düzeyi, sağlık, sosyal ve ekonomik durumları ile orantılı olarak değişebilirse de çocuğun hiç destek olmayacağı kabul edilemez.
Diğer taraftan destekten yoksun kalma tazminatından bahsedilebilınesi için ikinci olarak anne-babanın bakım ihtiyacı bulunmalıdır. Destek olan veya olacak olan çocuk tarafından bakılan anne-babanın, çocuklarının ölümü ile çocuğun yardımından kısmen veya tamamen yoksun kalması, bu sebeple muhtaç olması veya ileride muhtaç duruma düşecek olması gerekmektedir. Elbette, destekten yoksun kalma tazminat talep edebilmek için, zaruret durumuna düşmek, en zaruri ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz hâle gelmek gerekli olmayıp, sosyal hayat seviyesinin gerilemesi yeterli görülmelidir. Desteğin ölümü sonucunda, tazminat talep eden annenin-babanın kendi sosyal seviyelerine uygun olarak yaşamaları güçleşmişse, destekten yoksun kalındığı kabul edilmelidir.
Anne-babanın destekten yoksun kalmış sayılabilmesi için zaruret durumuna düşmesi, en zaruri ihtiyaçları dahi karşılayamaz hâle gelmesi gerekli değildir. Annenin-babanın geliri bulunabilir, varlıklı olabilir, çocuğunun nakdi olarak bakımına ihtiyaç duymayabilir, ancak bu durum annenin-babanın, çocuğun ölümü nedeniyle çocuğun hizmet ifasından veyahut benzeri yardımlarından mahrum kalmadığı, sosyal seviyesine uygun olarak yaşamının güçleşmediği, diğer bir ifadeyle çocuğun desteğinden mahrum kalmadığı ya da kalmayacağı sonucunu doğurmayacaktır. Her annenin-babanın, çocuğun ölümü ile onun desteğinden yoksun kalacağı kabul edilmelidir.
Sonuç itibariyle çocuk az ya da çok sürekli ve düzenli olarak anne-babasının desteğidir. Çocuğun ölümü üzerine anne-baba onun desteğinden mahrum kalacaktır.
Hâl böyle olunca anne-babanın çocuğunun haksız fiil ve/veya akde aykırılık sonucu ölmesi nedeniyle açtığı destekten yoksun kalma tazminatı davalarında, çocukların anne-babaya destek olduklarının karine olarak kabulü gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
V. SONUÇ
1. Anne-babanın, çocuğunun haksız fiil ve/veya akde aykırılık sonucu ölmesi nedeniyle açtığı destekten yoksun kalma tazminatı davalarında, desteklik ilişkisinin varlığının ispatı için Sosyal Güvenlik Kurumundan gelir bağlanması şartının aranmayacağına 22.06.2018 günlü ikinci oturumda esas hakkında oy birliği,
2. Anne-babanın çocuğunun haksız fiil ve/veya akde aykırılık sonucu ölmesi nedeniyle açtığı destekten yoksun kalma tazminatı davalarında, çocukların anne-babaya destek olduklarının karine olarak kabulünün gerektiğine 22.06.2018 günlü ikinci oturumda esas hakkında 2/3 oy çokluğuyla, karar verilmiştir.
KARŞI OY GEREKÇESİ
Anne ve babanın, haksız fiil sonucu (yetişkin) müşterek çocuklarının ölümü nedeniyle, destekten yoksun kalma tazminatı (maddi tazminat) talep edebilme şartları konusunda, Yargıtay 21.Hukuk Dairesi ile diğer Yargıtay Dairelerinin kararları arasında aykırılık bulunduğunu ileri sürerek, bu aykırılığın içtihatların birleştirilmesi yoluyla giderilmesi istenmiştir.
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi iş kazaları veya meslek hastalıkları sonucu ölüm nedeniyle hak sahiplerinin açtığı tazminat davalarına bakmakla görevli olduğundan
Yargıtay 21. hukuk Dairesi dışındaki dairelerin, görevine giren konular itibarıyla ölüm sonucu gelir bağlanması söz konusu değildir. Bu nedenle taraflarca ileri sürülmedikçe ana babanın gelirlerinin bulunması, dolayısıyla bakım ihtiyaçlarının bulunmadığı davalı tarafça kanıtlanmalıdır.
İş kazaları ve meslek hastalığı nedeniyle ölen sigortalı işçinin desteğinden yoksun kalan anne ve babanın açtığı destekten yoksun kalma tazminatı uyuşmazlıklarına bakan Yargıtay 21.Hukuk Dairesinin, destekten yoksun kalan anne ve baba sigortalı bir işte çalışıyorsa ya da sigorta emeklisi iseler, SGK onlara gelir bağlamadığı için, destekten yoksun kalma tazminatı (maddi tazminat) isteyemeyecekleri yönünde kararlar verdiği; böylece,
İçtihatların birleştirilmesine karar verilmesi ispat yükünün davaların niteliği itibarıyla yer değiştirmesi nedeniyle öncelikle bu nedenle hatalı olmuştur.
Ana baba zararını ölen çocuklarını bakım gücüne sahip olduğunu, kendilerinin de destek ihtiyacı olduğunu veya ileride destek ihtiyaçları olabileceğini ispat etmelidirler. Bakım gücünden anlaşılması gereken, bir kimsenin kendi ihtiyaçlarını karşıladıktan ve hayatın olağan akışı uyarınca geliri ile orantılı olarak bir miktar tasarruf yaptıktan sonra yardımda bulunacağı kimselere de pay ayırabilecek, bu kimselerin ihtiyaçlarını tamamen ya da kısmen karşılayabilecek maddi olanağa sahip bulunmasıdır.
Yargıtay 21. hukuk Dairesi konusu itibarıyla işçinin ölümü nedeniyle tazminat davalarına bakmaktadır. Farazi destek kavramı ölen işçinin fiili ekonomik durumu itibarıyla sözkonusu değildir. Fiili desteğin bulunması gereken durumlarda farazi destek kavramından hareket edilemez.
Kanunun gerekçesine göre de;Hâkimin, bu hâllerde
İçtihatların farazi destek kavramının ana ve baba yönünden karine olarak kabulü hakimin takdir hakkını da ortadan kaldıracak bir kabuldür
Karşı görüş sahipleri
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi önceki kararlarında farklı uygulama yapmakta iken İçtihadı Birleştirme Kararı olmaksızın mevzuata uygun olmayan şekilde görüş değiştirmiştir. Örneğin;" Ana ve babanın mali durumlarının çok iyi olduğu, çocuklarına yardım ettikleri, şoför olarak kullandıkları arabayı ona sattıkları anlaşılmaktadır. Davacıların desteğe ihtiyacı bulunmamaktadır.” 4. HD
(
... Destek sayılabilmek için, yardımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterlidir. Desteğin yardımının yalnızca parasal nitelikte bulunması zorunlu değildir. Eylemli ve düzenli olarak yapılan hizmet edimleri de bir kimsenin destek sayılması için yeterlidir.
... kız evladı olan desteğin anne, baba olan davacılara muhtemel yaşamları boyunca para veya hizmet şeklinde destek olacağının kabulü ile hesaplamasının yapılması gerekir.”
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi ölen sigortalı işçinin yakınlarının destekten yoksun kalma tazminatı ile ilgili davalara bakmakta ve ölen işçinin aylık geliri üzerinden eş ve çocuklara ve geliri bulunmayan ana ve babaya pay ayırarak sonuca gitmektedir. Fiili destek kavramının mevcut gelir durumuna göre değerlendirilmesi gerekmektedir. Ölen sigortalının, asgari ücretle çalışan, ev kirası ödeyen ve eşi ve iki çocuğunun masraflarını karşılayan bir kişi olduğu durumda, fiilen ana ve babanın maddi durumlarının daha iyi olduğu düşünüldüğünde ne destek gücünden ne de destek ihtiyacından söz edilebilir. Olmayan bir desteğin varlığı kabul edilerek ana babaya bu gelirden pay ayrılması asıl zarar gören eş ve çocukların gerçek zararlarının karşılanmadığı bir durumu ortaya koyacaktır. Ölen sigortalının ana babasını bayramda ziyaret etmesi, gidip kömürünü taşıması, hastalığında yardıma koşması kazancından hesaplanabilir bir harcamayı gerektirmediğinden manevi zarar kavramı içinde değerlendirilebilir. Bu hususlara maddi bir değer izafe edilemez. Hesap nasıl yapılacaktır.
Hal böyle olunca, hak sahibi anne ve babanın zengin mal varlığı sahibi olduğu, ayrıca babanın iş sahibi olup, Bağ-kur emeklisi olduğu anlaşıldığından zararlandırıcı sigorta olayı sonucu yasanın aradığı şartlarda bekar ölen çocuğun bakımına muhtaç olmadıkları, sadece 2 ay çalışarak ölen çocuklarının sağlığında anne babasına sürekli ve düzenli olarak bakmadığı, esasen bakım gücünün de olmadığı anlaşıldığından, hak sahiplerinin destekten yoksun kalma tazminatı isteme hakkına sahip olmadıkları açık-seçik anlaşılmaktadır.”
Karar son derece isabetli gerekçelere dayanmakladır. Eylemli duruma uygun olarak bakım gücünün olmadığı da açıklanmıştır.
Yargıtay
İçtihadı Birleştirme Kararı ile
Zarar, kural olarak haksız fiilin işlendiği andaki durum göz önünde tutularak belirlenir. Bu bakımdan eylemli desteğin bulunması gereken durumlarda farazi destek kabul edilemez.
Bakım ihtiyacı ile çocuğun bakım gücüne sahip olması, anne babanın sosyoekonomik durumu, mesleği, yaşı ve sağlık durumları, çocukların sayısı, vasıfları, karakteri, çalışma isteği, yaşı ve sağlığı, yetenekleri, alacağı eğitim, gelir elde etme olasılığı, yerel adetler gibi çok sayıda ve kesin olmayan etkene bağlı olacaktır. Bu konuda varsayımlara dayanılmasının gerekmesi, örneğin özellikle ölen çocuk çok küçükse, İsviçre Federal Mahkemesini destekten yoksun kalma tazminatı konusunda çekinceli davranmaya ve bu sebeple, destekten yoksun kalma tazminatı talebini reddetmeye, bunun yerine manevi tazminat miktarını daha yüksek olarak takdir etmeye sevk etmiştir. Hatta İsviçre Federal Mahkemesi bir kararında, hayat tecrübelerinin genel olarak çocuğun ana babaya yapacağı yardımın ne devamlı ne de pek genel bir hadise olduğunu gösterdiğinden bahisle, tazminat talebini reddetmiş, fakat önemli bir manevi tazminata karar verilmiştir.
Bakım ihtiyacının sonradan ortaya çıkabileceği görüşüne göre; Ana-babanın varlıklı olması, destekten yoksun kalma tazminatı istemine engel teşkil etmez; çünkü bu durumun ileride de sürüp sürmeyeceği belli değildir. Ancak; Ana veya babanın ileride destek ihtiyacının bulunması ihtimali tazminata hak vermez. Ana- babanın ileride çocuklarından destek görebileceğine dair beklentileri de somutlaştırılmadıkça destek ihtiyacını kanıtlıyor sayılmaz.
Nitekim Tekinay'a göre, bir kimsenin ileride ihtiyaç halinde yardım göreceğini umması, yani “ümit kaybı” tazminata hak vermez. Yazara göre, küçük yaşta ölen bir çocuk, “yardım nafakası vermekle yükümlü olduğu ana ve babasına öldüğü sırada fiilen yardım etmemekte ise, ana ve babanın destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilmesi için, ileride TMK m, 364 anlamında “yoksulluk” durumuna düşecek olmalarını ispat etmeleri aranmalıdır. Çünkü yazara göre, TBK m. 53, f. 1, b. 3’te öngörülen destek yoksun kalma zararı, esas olarak fiili (gerçek) desteklik ilişkisi temeline dayanmaktadır. Tekinay’ın görüşüne göre, fiilen yardımın yapılmadığı bir halde, davacı ana ve babadan ileride yoksulluğa düşecek olmalarını ispatlamaları istenmeyip, sadece genel bir “ihtiyaç” kriteri ile yetinilecek olursa, bu anne ve babanın "çocuğundan istemek hakkına sahip olmadığı bir yardımı haksız fiil sorumlusunun sırtından sağlamasına imkan verilmiş olacaktır.
Eylemli desteğin bulunmaması halinde, ana ve babaya ayrılan pay eş ve çocukların bulunması halinde gerçekten destekten eylemli olarak yararlanan eş ve çocukların paylarında azalmaya yol açacaktır.
Destekten yoksun kaldığını iddia eden, hakkının doğumu için gereken şartları ispat etmelidir. Bu sebeple, destekten yoksun kalma tazminatının talep edildiği bir davada destek ilişkisinin mevcudiyeti ve zararın varlığı, yani destekten yoksun kalındığı ispatlanmalıdır: Çünkü zararın ispatı, zarar görene düşer (
Öncelikle destek ilişkisi ispat edilmelidir; çünkü destek ilişkisi yoksa, destekten yoksun kalma zararı da söz konusu olmaz. Davacılar, ölenin ölümü anına kadar kendilerine fiilen yardımda bulunduğunu yahut olayların olağan akışında böyle bir yardımı gelecekte yapacağının beklenebileceğini ispat etmelidirler. Nitekim,
Sonuç olarak; İçtihadı Birleştirme Kararı; açıkça
Gerçekte ortada içtihat farklılığı bulunduğundan değil içtihat zenginliğinden söz edilmek gerekirdi.
Yasal mevzuatta açıkça düzenlenen konuya ilişkin olduğundan, bu İçtihadı Birleştirme Kararı yok hükmünde olduğu gibi uygulamada bir değişikliği gerektirmeyecektir. Öte yandan görülmekte olan veya ileride açılacak tüm davaları kesin olarak belli bir şekilde sonuçlandırmayı amaçladığından açıkça hukuksuzdur.
Yukarıda açıklanan nedenlerle Sayın çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.