GENEL GEREKÇE
Muhakeme faaliyetinin temel amacı, usul kurallarına bağlı kalınarak maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Bu amacın gerçekleştirilmesi kapsamında ceza muhakemesinde, yargılamanın yapılabilmesi veya yargılama sonunda verilecek hükmün yerine getirilebilmesi amacıyla birtakım tedbirlere başvurulması gerekmektedir. Bu tedbirler, özünde cebri bir karakteri barındırmaktadır. Kamu adına kovuşturma mecburiyeti ilkesi, muhakeme sujelerinin iradi katkı ve katılımından soyut olarak, temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması sonucunu da doğurabilen müdahaleleri kaçınılmaz kılar. Özellikle delillerin toplanması ve muhafazası için başvurulan koruma tedbirleri, kişi hürriyeti ve güvenliği, vücut dokunulmazlığı, mülkiyet hakkı, haberleşmenin gizliliği, özel hayata saygı, konut dokunulmazlığı gibi bir dizi temel hak ve hürriyet yönünden sınırlayıcı etkileri beraberinde getirir. Maddi gerçeğin araştırılması bakımından kaçınılmaz olan bu müdahaleler, uygulanma usulü ile sınırlarının kanunla düzenlenmiş olmasını da zorunlu kılar. Zira bütün bu müdahalelerin ilişkili olduğu temel hak ve hürriyetler, insan haklarının korunmasına ilişkin uluslararası belgelerle, Anayasayla ve diğer iç hukuk normatif düzenlemeleriyle teminat altına alınmıştır. Bu nedenle, koruma tedbirlerinin mutlaka kanunla düzenlenen ve muhakemenin amacının gerçekleştirilmesinde araç olan, orantılı ve geçici tedbirler olması elzemdir.
Kişi hakkında bir suç şüphesine ulaşıldığında, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını temin etmek amacıyla koruma tedbirlerine başvurularak delillerin toplanması, karartılmasının önlenebilmesi ve gecikmeksizin en seri şekilde hareket edilmesinin sağlanabilmesi için Ceza Muhakemesi Kanununun bazı maddelerinde değişiklik yapılması ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu kapsamda özellikle, mezkûr Kanunun 128 inci, 135 inci, 139 uncu ve 140 ıncı maddelerinde yer verilen ve koruma tedbirleri bakımından karar verecek merci ve usule ilişkin değişiklikler yapılmaktadır. Zira anılan maddelerin mer’i mevzuattaki usulü yeterince hızlı işlememekte ve bu durum kimi zaman delillerin kaybolması sorununu beraberinde getirebilmektedir. Tasarıyla, ceza muhakemesi sistemimizde birtakım değişiklikler yapılmak suretiyle, soruşturma ve kovuşturmaların daha etkin şekilde yürütülmesi amaçlanmaktadır.
Tasarıyla yapılan önemli değişikliklerden bir kısmı ise, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda düzenlenen bazı suçlar bakımından cezaların artırılmasına ilişkindir. Bilindiği üzere, cezalandırmanın iki temel amacı bulunmaktadır. Bunlar, fail üzerinde etkili olan ve cezanın kefaret yönünü oluşturan özel önleme ile toplum üzerinde etkili olan ve cezanın caydırıcılık yönünü oluşturan genel önleme amaçlarıdır. Cezanın genel önleme amacı, özellikle kamu düzeninin korunmasında ve adalet sistemine olan güvenin sağlanmasında son derece önemlidir. Toplumda, işlenen suçların cezasız kaldığı veya bu suçlar bakımından hükmedilen cezaların yetersiz kaldığı kanaati oluştuğunda, suç işleme oranının yükselmesi yanında, Devlete ve adalet sistemine olan güvenin azalması kaçınılmaz bir sonuç olmaktadır. Bu nedenle, Tasarıyla, basit ve nitelikli dolandırıcılık, tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi, trafik güvenliğini tehlikeye sokma ve kumar oynanması için yer ve imkân sağlama suçlarının cezaları artırılmaktadır. Ayrıca, Anayasa Mahkemesince iptal edilen bazı hükümler yeniden düzenlenmekte ve toplumda rahatsızlık oluşturan birtakım fiiller suç haline getirilmektedir.
Ceza politikaları, kuvvetli yan etkileri de bulunan bir ilaç olarak tarif edilmektedir. Sadece genel önleme özelliğine bağlı olarak caydırıcılık fonksiyonuna odaklı bir cezalandırma politikasının, başta çocuk ve gençler olmak üzere kanunlarla ihtilafa düşen kişilerin, içine girme riski taşıdıkları suç işleme döngüsünü kırmaya yetmeyeceği bilinmektedir. Suç olgusu, temelde, bireyle toplum arasındaki bir sosyal çatışmaya dayandığından, esas olarak bu çatışmanın ortadan kaldırılması, çağdaş ceza politikalarının gerekleri arasında sayılmaktadır. Bu nedenle, ceza hukukunun suç işleyen kişilere yönelen özel dikkati, son çeyrek yüzyılda risk faktörü ve tedavi arayışları kavramlarıyla, önleme ve yeniden topluma kazandırma programlarını daha yaygın biçimde destekleme noktasına gelmiştir.
Kovuşturmanın mecburiliği ilkesine istisna oluşturan alternatif uyuşmazlık çözüm yolları, belirli bir ceza eşiğinin altında kalan basit suçlarda, bir taraftan mağdurun haklarının korunması ve tatmini, diğer taraftan failin, eyleminin oluşturduğu haksızlık içeriğiyle yüzleşmesi ve bunu telafi etmesi imkânını sağlamaktadır. Hızlı ve maliyet-etkin çözümler üreten bu usuller, özellikle ilk kez suç işleyenlere bir şans tanıyarak, onların damgalanmasını önlemekte ve failin ceza muhakemesinin erken aşamalarında yeniden sosyalleşmesini kolaylaştırmaktadır. Basit suçlarda geleneksel dava yollarına karşı geliştirilen alternatifler, yargı mercilerinin her geçen gün artan iş yükünün hafifletilmesi amacına da hizmet ederek, daha vahim suçlar ve karmaşık davalarda ihtiyaç duyulan zaman ve mali kaynağa tasarruf sağlamaktadır.